Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Sitemizde çalan müziği değiştirmek senin elinde söyle istediğin şarkıyı 1 hafta onu çalalım...Sitemizin en altındaki Soru ve Görüşleriniz kısmındaki Müzik istek hattı adlı konuya bir mesaj atmanız yeterli...
...Sitemiz 3 Yaşında...Bilge Kaan ÖZKAN'ın sahip olduğu internet sitesi Gench Takımı'na hoşgeldiniz!!Sitemizin Admin'i Bilge Kaan ÖZKAN'ın bizzat kendisinin yaptığı Grafite,Zapotocny,Kewell röportajlarına sitemizin röportaj bölümünden ulaşabilirsiniz!Ayrıca sitemizin moderatör alımları başlamıştır.Moderatör olmak isteyen üyelerimiz sitemizin en altındaki Soru ve Görüşleriniz kısmına mesaj bırakabilirler...Sitemizde iyi vakit geçirmeniz dileğiyle...
Turkcell Süper Lig ve diğer liglerin maçlarını izlemek için lütfen sitemize üye olunuz!!!
Paylaşım : Çalışkanlık : Aktiflik : Ülke : Mesaj Sayısı : 19477Yaş : 32Nerden : BURSAİş/Hobiler : Spor yapmakLakap : Opet - Bill Gates - Abdül - FeykRuh Hali : Takımı : Rep Gücü : 2147483647Kayıt tarihi : 31/07/08
Konu: Büyük Selçuklu Devleti Çarş. Tem. 08, 2009 1:06 pm
Büyük Selçuklu Devleti : 1370-1507 yılları arasında Ege kıyılarından Orta Asya'ya ve Hint Okyanusu'na kadar uzanan geniş topraklar üzerinde hüküm sürmüş büyük bir Türk devletidir. Hakim olduğu topraklardan en büyük bölgesel güç olduğu anlaşılır.
Selçuklular Türk-İslam devletlerinin en büyüklerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun Kınık boyuna mensupturlar. Onuncu yüzyılın sonu ile onbirinci yüzyılın başlarında İslam'ı kabul ettiler. Selçuklular; Çin'den Batı Anadolu dahil bütün Ortadoğu ülkeleri Akdeniz sahilleri Kuzeybatı Afrika Hicaz ve Yemen'den Rusya içlerine kadar yayılan hakimiyetin muazzam bir kültür ve medeniyetin temsilcisidir. Devlete adını veren Selçuk Bey Aral Gölü ile Hazar Denizi arasına hakim olan Oğuz Yabgu Devleti'nin kumandanlarından Dukak Subaşı'nın oğludur. Dukak ölünce 17-18 yaşlarındaki Selçuk Bey subaşı oldu. Genç yaşına rağmen yüksek mevkilere ulaşan Selçuk Bey'in devamlı artan bir itibara sahip olması Yabgu ve eşini telaşlandırdı. Onu başlarından atmak için çare aramaya başladılar. Öldürülmekten çekinen Selçuk Bey kabilesiyle birlikte oradan ayrıldı. Güney yoluyla muhtemelen 985 yılı sıralarında Seyhun nehri kenarında bulunan Cend şehrine geldiler. Bölge ve şehir İslam ülkelerine geçişte hudut durumundaydı.
Selçuk Bey'in idaresindeki Türkler kısa zamanda İslam'ı kabul ettiler. Bu durum Yabgu ile aralarını iyice açtı. "Müslümanlar gayrimüslimlere haraç vermez" diyen Selçuk Bey Yabgu'nun haraç memurlarını kovdu ve bağımsızlığını ilan etti. Gayrimüslim Türklere karşı savaşmaya başladı. Selçuk Bey'in bağımsızlığını ilan edip Yabgu'ya haraç vermeyerek Müslüman olmayanlarla mücadeleye girişmesi çevrede tanınıp itibar kazanmasına yol açtı. Oğuz Yabgusuna karşı olan Türkler etrafında toplandı. Müslümanlardan da destek alan Selçuk Bey Müslüman olmayan Türkler üzerine yaptığı seferlerle şöhret kazandı. Onun bu şöhreti Maveraünnehir'de üstünlük sağlamaya çalışan Müslüman devletlerden birisi olan Sâmânîlerle anlaşmasını sağladı. Sâmânî sultanı Selçuk Beye devlet sınırlarını diğer Türk akınlarına karşı korumasına karşılık Buhara yakınlarındaki Nûr kasabasına yerleşme izni verdi. Selçuk Bey; Mikâil Arslan İsrafil Yusuf ve Musa adlarındaki oğullarıyla Büyük Selçuklu Devletinin temelini atıp Tuğrul ve Çağrı adında iki torun bırakarak yüz yaşlarında vefat etti. Selçuk Bey'in büyük oğlu Tuğrul ve Çağrı beylerin babası olan Mikâil babasının sağlığında ölmüştü. İkinci büyük oğlu olan Arslan Bey babasının yerine geçti. Yabgu unvanını alarak Selçuklular da denilmeye başlanan ailesini teşkilatlandırdı. Karahanlılar'ın Sâmânî Devletine son vermesi üzerine Özkend'den kaçan Sâmânî şehzadelerinden İsmail Muntasır'ın Arslan Yabgu'ya sığınması Karahanlılarla aralarının açılmasına sebep oldu. Arslan Yabgu komutasındaki Selçuklular Karahanlılar karşısında başarılı muharebeler yaptılar. Selçukluların güçlenmesi bölgenin hakimi Karahanlılar ile Gazneliler'i zor durumda bıraktı. Karahanlı-Gazneli işbirliğiyle 1025'te Arslan Yabgu Gaznelilerce yakalanıp Hindistan'daki Kâlencer Kalesine hapsedildi. Bu hadiseden sonra Selçuklularla Gazneliler arasında açık bir mücadele başladı. Onun esareti yıllarında Selçuklular ortak hükümdar sistemiyle yönetildi. Musa'yı yabguluğa Yusuf'un oğlu İbrahim'i de yınallığa getirdiler. Mikâil'in oğulları Tuğrul ve Çağrı beyler amcalarının hakimiyetini tanımakla birlikte ayrı bölgelerde yaşamaya başladılar.
Mahir süvarilerden oluşan Selçuklular kalabalık hayvan sürüleri ve atları için bol otlaklı geniş yaylalar aradılar. Bu amaçla zaman zaman komşuları Karahanlılar ve Gaznelilerin sınırlarına taşıp yerli halkın şikâyetlerine sebep oldular. Onların bu durumunu kendileri için tehlikeli gören Karahanlılar Selçuklu ailesi içinde karışıklık çıkarmak istedilerse de başaramadılar. Üzerlerine kuvvet gönderildi. Hattâ Yusuf Bey öldürüldü. Musa Yabgu ile birleşen Tuğrul ve Çağrı beyler Karahanlı kuvvetlerini yenerek Yusuf Bey'in intikamını aldılar. Siyasî durum iyice gerginleşti. Bölgede değişiklikler oldu. Bir baskınla Selçuklular bir hayli zayiata uğratıldılar. Bunun üzerine Çağrı Bey dağılan Selçuklulardan üç bin kişilik bir süvari kuvvetiyle Gazneli mukavemet mevkilerini aşarak Doğu Anadolu sınırlarına kadar gitti. Van Gölü havzasından kuzeyde Tiflis'e kadar uzanan bölgede keşif harekâtı yaptı. Ermeni ve Gürcü kuvvetlerini yenerek bölgenin otlak ve yaylaklarının keşfiyle gerekli siyasî etnik kültürel ve askerî stratejik bilgileri topladı. Bizans şehirlerine girdi. Keşif harekâtı neticesinde bölgenin Selçukluların yerleşmesine müsait olduğunu tespit ederek Tuğrul Bey'e bildirdi.
Selçukluların esir yabgusu Arslan 1032 yılında Hindistan'da hapsedilmiş bulunduğu Kâlencer Kalesinde ölünce Gaznelilerle ilişkiler daha da bozuldu. Musa Yabgu ile yeğenleri Çağrı ve Tuğrul beyler kumandasındaki Selçuklu ve Türkmen güçleri bölgenin en stratejik mevkiinde yer alan ve Gaznelilere ait olan Horasan'a ani bir taarruzla girerek Merv Nişabur ve Serahs havalisini ele geçirdiler. Gazne sultanı Mesud Selçukluları tanımak zorunda kaldı. Musa Yabgu'ya Tuğrul ve Çağrı beylere bulundukları yerlerin valiliklerini verdi. 1035 yılında yapılan bu antlaşma dört ay gibi kısa bir süre devam etti. Yeniden başlayan Gazneli-Selçuklu mücadelesi daha da şiddetlendi. Selçuklular hafif süvari kuvvetleriyle Gaznelilerin fillerle takviye edilmiş ağır teçhizatlı çoğu piyadeden meydana gelen ordusuna gerilla savaşlarıyla çok kayıp verdirdiler. 1038 yılında Serahs civarında yapılan savaşta Gazneli ordusu ağır bir yenilgiye uğradı. Gazneli Sultan Mesud büyük bir devlet adamı cesur bir kumandan olmasına rağmen bu yenilgiden sonra Nişabur'u Selçuklulara bırakıp kesin sonuç alınacak büyük savaşı devamlı geciktirdi. Tuğrul Beyin üvey kardeşi İbrahim Yınal 1038'de Nişabur'u alıp Tuğrul Bey adına hutbe okuttu. Nişabur'a gelen Tuğrul Beyi muhteşem bir törenle karşıladı. Tuğrul Bey Sultanü'l-Muazzam (Büyük Sultan) Çağrı Bey de Melikü'l-Mülûk (Hükümdarların Hükümdarı) unvanını aldı. Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluş ve istiklâlini (bağımsızlığını) ilan ettiler. Selçuklu-Gazneli mücadelesi 23 Mayıs 1040 Dandanakan Meydan Savaşı ve Selçukluların üstünlüğü ele geçirmesiyle neticelendi.
Admin Admin
Paylaşım : Çalışkanlık : Aktiflik : Ülke : Mesaj Sayısı : 19477Yaş : 32Nerden : BURSAİş/Hobiler : Spor yapmakLakap : Opet - Bill Gates - Abdül - FeykRuh Hali : Takımı : Rep Gücü : 2147483647Kayıt tarihi : 31/07/08
Konu: Geri: Büyük Selçuklu Devleti Çarş. Tem. 08, 2009 1:06 pm
Selçukluların Yükselişi : Dandanakan'ın muzaffer başkumandanı Çağrı Bey zafer sonrasında verilen toy yani büyük ziyafette üstün idarecilik vasfı ve keskin siyasî zekâsını takdir ettiği kardeşi Tuğrul Bey'i Selçuklu Sultanı ilan etti. Merv başkent yapıldı. Toplanan kurultayda fethedilecek yerlerle idareciler tespit edildi. Ceyhun ile Gazne arasındaki bölge Çağrı Beye Bust-Sistan havalisi Musa Yabgu'ya Nişabur'dan itibaren bütün batı bölgeleri Tuğrul Beye verildi. Çağrı Beyin oğlu Yakutî ile İbrahim Yınal batı cephesinde görev aldılar. Hanedandan Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış Cürcân ve Damgan'a Çağrı Beyin oğlu Kara Arslan Kavurd ise Kirman havalisine tayin olundular. Görev taksiminin ardından kısa zamanda kuzeyde Harezm dahil Maveraünnehir Sistan Mekran bölgesi Kirman ve civarı Hürmüz emirliği hattâ Arabistan Yarımadasında Umman ve dolayları ile Cürcân Bâdgis Huttalân tamamen zaptedildi. Tuğrul Bey Taberistan Kazvin Dihistan İsfehan Nihavend Rey ve Şehrezur'u alarak devletin sınırlarını genişletti. 1046'da Gence 1048'de Erzen Karaz Hasankale Erzurum ve havalisindeki Gürcü Ermeni ve Bizans orduları yenilgiye uğratıldı.
Henüz yeni kurulan devlet kısa zamanda Büveyhîlerin işgalindeki Bağdat hariç bölgedeki bütün İslam topraklarına hakim oldu. Sultan Tuğrul Büveyhîlerin işgalindeki halifelik merkezi olan Bağdat'ı kurtarmak için Abbasî halifesi El-Kaim bi-Emrillah'ın davetiyle 17 Ocak 1055'te Bağdat'a girdi. Halifenin âlimlerin ve Sünnî Müslümanların büyük memnuniyetle karşıladığı Tuğrul Bey Büveyhî Hükümdarlığını yıkarak Abbasî halifeliğini yeniden ihya etti. İslam dünyasının takdirini kazanıp büyük iltifatlara kavuştu. Halifeliğe karşı yapılan Fatımî saldırılarını bertaraf etti. Halifelik makamına ve Bağdat şehrine hizmetinden dolayı 25 Ocak 1058'de Tuğrul Beye iki altın kılıç kuşatan Halife onu doğunun ve batının hükümdarı ilan etti. Selçuklu sultanının halife tarafından "Dünya Hakanı" ilan edilmesi Türklere büyük itibar kazandırdığı gibi alplik ruhunu okşayarak İslamı yayma çabalarına daha fazla sarılmalarına yol açtı. Aynı yıl Tuğrul Bey tahrikler sebebiyle isyan eden üvey kardeşi İbrahim Yınal'ı cezalandırdı. Çağrı Bey 70 yaşlarında 1060'ta Tuğrul Bey ise 1063'te yine 70 yaşında vefat etti. Tuğrul Bey devletini sağlam temeller üzerine oturtarak sınırlarını Ceyhun'dan Fırat'a kadar genişletti. Anadolu üzerine yaptırdığı akınlarla Bizans yönetiminde bulunan bölgenin Türk yurdu olması için ilk harcı koydu. Tuğrul Beyin oğlu olmadığından Çağrı Beyin oğlu Muhammed Alparslan Selçuklu sultanı oldu. Başa geçer geçmez amcasının veziri Amîdülmülk'ü görevden alarak yerine Nizamülmülk'ü tayin etti. Sultan Alparslan tahta geçmek iddiasında bulunan diğer rakiplerini bertaraf ettikten sonra batıya yönelerek fetihlere başladı. Kafkaslardan dolaşıp mahallî küçük krallıkları itaati altına aldı. Doğu Anadolu'nun kuzeydoğu ucundaki meşhur Ani kalesini 1064'te fethederek 16 Ağustos 1064'te Kars'a girdi. Ani Hıristiyan âleminin kutsal yerlerinden biriydi. Bu fetihler İslam dünyasında büyük sevinç kaynağı oldu ve halife Kaim bi-Emrillah Alparslan'a "fetihler babası" yani çok fetheden anlamına gelen "Ebü'l-Feth" lakabını verdi. Sultan 1065 yılı sonlarında doğuya yönelerek Üst-Yurd ve Mangışlak taraflarına yürüdü. Başarı ile biten seferin sonunda; ticaret yollarını vuran Kıpçak ve Türkmenler itaat altına alındı. Alparslan 1067 senesinde Kirman meliki olan kardeşi Kavurd'un isyanıyla karşılaştı. Bu isyanı kısa sürede bastırdı. Öncelikle Müslümanlar arasında birliğin sağlanmasını arzu eden Alparslan Bahreyn taraflarındaki Karmatî sapıkları ve Önasya'daki Şiî-Fatımî kalıntılarını temizlemek için harekete geçti. Şiî-Fatımî baskısının İslam ülkeleri üzerinden kalkmakta olduğunu gören Mekke şerîfi Alparslan'a itaatini arz ederek hutbeyi Abbasî halifesi ve Sultan Alparslan adına okutmaya başladı. Doğuda ve Batıda sistemli bir şekilde yapılan fetih hareketleri; 1067 yılında Anadolu'da başlatılan yıpratma ve yıldırma akınları 26 Ağustos 1071'deki Malazgirt Savaşı'na kadar devam etti. Malazgirt Zaferiyle Selçuklulara kapıları açılan Anadolu Türkiye Türklerinin istikbaldeki yurdu durumuna girdi.
Malazgirt Zaferi sonrasında Bizans imparatoru Diogenes ile yapılan antlaşma tahttan indirildiği için uygulanamadı. Sultan Alparslan antlaşmanın silah zoruyla tatbikini kumandan ve beylerine emrederek bütün Anadolu'nun fethini istedi. Selçuklu emrindeki Türkmen boyları Orta Asya'dan batıya sevk edilerek Doğu Anadolu'daki Bizans hududuna gönderildi. Selçukluların gazâ akınlarına karşı koyamayan Bizans kale ve garnizonları Türklerin eline geçti. Türk akınları Marmara Denizi sahillerine kadar uzandı ve fethedilen Anadolu iskân edildi. Anadolu'nun Türkleşip İslamlaşması için gerekli bütün tedbirler alındı. Sultan Alparslan çıktığı Maveraünnehir seferinde esir alınan bir kale kumandanı tarafından şehit edildi. Türk tarihinin büyük sultanlarından olan Alparslan enerjisi disiplini yiğitliği ve adaletiyle temayüz etmişti. Alparslan vefat ettiğinde devlet toprakları doğuda Kaşgar'dan batıda Ege kıyıları ve İstanbul Boğazına kuzeyde Hazar-Aral arasından güneyde Yemen'e kadar olan bir bölgeye yayılmıştı. Alparslan'ın yerine oğlu ve veliahtı Melikşah Selçuklu sultanı oldu. Sultanlığını tanımayan amcası Kavurd ile Kerez'de yapılan savaşı kazanan Melikşah birkaç gün sonra Kavurd'un ölümüyle devlet içinde asayişi kısa sürede sağladı. İç işlerini halleden Melikşah taht mücadelesinden faydalanarak Selçuklu hudutlarına saldıran Gazneliler'le Karahanlılar'a karşı sefere çıkıp onları anlaşmaya mecbur etti.
Admin Admin
Paylaşım : Çalışkanlık : Aktiflik : Ülke : Mesaj Sayısı : 19477Yaş : 32Nerden : BURSAİş/Hobiler : Spor yapmakLakap : Opet - Bill Gates - Abdül - FeykRuh Hali : Takımı : Rep Gücü : 2147483647Kayıt tarihi : 31/07/08
Konu: Geri: Büyük Selçuklu Devleti Çarş. Tem. 08, 2009 1:06 pm
Doğu sınırlarının güvenliğini sağlayan Melikşah babasının veziri ve kendisinin de hocası olan sapık ve Batınî akımlara karşı Sünnîliğin müdafaası için Nizamiye Medreselerini kuran Nizamülmülk'ten vezirliğe devam etmesini istedi. Bu sayede Selçuklu Devletine ve İslam dünyasına çok hizmet etmesine vesile oldu. Sultan Melikşah çok sakin affedici fakat devlet ve millet işlerinde çok ciddî müstesna bir şahsiyetti. Devrinde bozkırlardaki Türk boylarını bütün İran'ı Arabistan'ı Suriye ve Filistin'i yönetimi altına aldı. Anadolu'nun fethi üzerinde hassasiyetle durup babasının görevlendirdiği amcaoğlu Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve Türkmen beylerinden Alp İlig Artuk Bey Mansur Dolat gibi komutanlarla fetihleri sürdürdü. Selçuklu komutanları Bizans'ın Türklere karşı kurduğu Ölmezler adlı askerî birlikleri mağlup ettiler. Artuk Bey Bizans kuvvetlerini 1074'te Sapanca çevresinde yenerek yüzbinden fazla Türk'ü İzmit'ten Üsküdar'a kadar olan sahaya yerleştirdi.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah güneydoğu harekâtıyla Adana dolaylarını fethetmekle meşguldü. Fırat'ı geçerek Çukurova Maraş Tarsus Antep ve Urfa'ya dağılan Ermeni ve ücretli Frank askerlerini Antakya'da Gümüştigin de Nizip Âmid (Diyarbakır) ve Urfa civarında Bizans kuvvetlerini mağlup ettiler.
Artuk Bey Sultan Melikşah'ın emriyle Doğu harekâtını idare etti. 1074-1077 yılları arasında Sivas Tokat Çorum havalisini Yeşilırmak ve Kelkit havzalarını ele geçirdi. Artuk Beyden sonra yerine Danişmend Gazi geçerek Amasya ve civarını Karadeniz'e kadar aldı. Mengücük Gazi Şarkî Karahisar Erzincan ve Divriği havalisini; Ebü'l-Kasım da Erzurum ve Çoruh bölgesini fethetti. Orta Kuzeybatı ve Batı harekâtını Kutalmışoğlu Süleyman Şah idare edip Bizanslılarla mücadele ve onların âsi kumandanlarıyla ittifak yaptı. Bizanslılar Balkanlar'daki iktidar mücadelesi ve iç hadiseler üzerine Selçuklulardan yardım istediler. Yardım talepleri Selçukluların çıkarları doğrultusunda karşılandı. Süleyman Şah İznik'e yerleşerek bu şehri Türkiye Selçukluları Devletinin merkezi yaptı. Selçuklular Anadolu'da sahil şehirleri dışında Toroslar ve Çukurova'dan Üsküdar'a kadar bütün bölgeye yerleştiler. Bu durum karşısında Avrupalılar Çin'e elçilik heyeti göndererek Selçukluların doğudan sıkıştırılmasını istediler. Ancak sonuç alamadılar. Diyarbakır bölgesinin fethi için Selçuklu seferleri Fahrüddevle Cüheyr'in İsfahan'a gelmesiyle başladı. Fahrüddevle buradaki Şiî itikadlı Karmatîlerin yola sokulması için çalışan Artuk Bey ve bağlı kuvvetlerle birlikte Diyarbakır'a doğru yola çıktı.
Fahrüddevle'nin komutasındaki birlikler çevredeki Mardin Hasanaaaf Cizre ve daha otuz kadar kaleyi ele geçirdi. Diyarbakır Fahrüddevle'nin oğlu Zaimüddevle emrindeki kuvvetlerin 4 Mayıs 1085'te şehre girmesiyle düştü ve Mervanîler Devleti ortadan kalktı. Musul'un fethine memur edilen Aksungur ve diğer Türkmen emîrleri şehre savaşmadan girdiler. Fethi takiben Musul'a gelen Melikşah büyük bir törenle karşılandı. Musul emîrliğine Şerefüddevle'yi tayin etti. Sultan Alparslan zamanından beri Suriye ve daha güneye yürüyen ünlü Selçuklu kumandanlarından Atsız seferlerini Melikşah zamanında da sürdürdü. Uzun süre kuşattığı Dımaşk (Şam)'ı 1076 Martında Selçuklu topraklarına kattı. Dımaşk'ın alınmasından sonra camilerde okunan Şiî-Fatımî ezanını yasaklayarak cuma hutbesini Halife Muktedî ve Sultan Melikşah adına okuttu. Daha sonra Selçuklu Devletinin "Fatımî Devletinin ortadan kaldırılması" politikasına uygun olarak Mısır'a doğru sefere devam etti. Fakat başarılı olamadı ve başarısızlığı Suriye emîrliğinden alınmasına sebep oldu. Yerine Melikşah'ın kardeşi Tacüddevle Tutuş getirildi. Sultan Melikşah kardeşi Tutuş ile Kutalmışoğlu Süleyman Şahın mücadelesi üzerine 1086'da İsfahan'dan hareket ederek Suriye'de asayişi yeniden tesis etti. Halep valiliğini Aksungur'a Urfa'yı Bozan'a Antakya'yı da Yağısıyan'a verdi. 1087 yılında Melikşah Süveydiye kıyılarından Akdeniz'e ulaştı. Böylece Uzakdoğudan Ortadoğu'ya kadar hakimiyet kurdu. Dönüşte hilafet merkezi olan Bağdat'ı ziyaret etti. Halife Muktedi tarafından iki kılıç kuşatıldı ve 25 Nisan 1087'de "Dünya Hükümdarı" ilan edildi.
Saltanat Mücadelesi ve Çöküş: Selçukluların Türklüğe İslam dünyasına ve insanlığa yaptıkları hizmetlerle kısa sürede yükselmeleri düşmanlarını hızlı bir faaliyet içine soktu. Bizanslılarla ve sapık fırkalarla mücadele eden âlim ve kumandanlar suikastla öldürülüyordu. 1092 senesinde önce Selçukluların ünlü veziri Nizamülmülk Hasan Sabbah'ın fedailerinden bir batınî tarafından; arkasından Sultan Melikşah Bağdat'ta zehirlenerek şehit edildiler.
Admin Admin
Paylaşım : Çalışkanlık : Aktiflik : Ülke : Mesaj Sayısı : 19477Yaş : 32Nerden : BURSAİş/Hobiler : Spor yapmakLakap : Opet - Bill Gates - Abdül - FeykRuh Hali : Takımı : Rep Gücü : 2147483647Kayıt tarihi : 31/07/08
Konu: Geri: Büyük Selçuklu Devleti Çarş. Tem. 08, 2009 1:06 pm
Melikşah'ın ölümüyle başlayan saltanat mücadelesinde Şam meliki Tutuş derhal sultanlığını ilan etti. Bu arada Melikşah'ın hanımı Terken Hatun da küçük oğlu Mahmud'u sultan ve torunu Cafer'i halifenin veliahdı yapmak için bütün gücüyle uğraştı ve 1092'de Mahmud'un saltanatını ilan ederek namına hutbe okutmaya muvaffak oldu. Yine bu arada taraftarlarıyla Rey'e çekilen Berkyaruk da sultanlığını ilan etti ve Terken Hatun'un üzerine gönderdiği orduyu Burucerd'de bozguna uğrattı. Terken Hatunun Gence meliki İsmail'i yanına çekmesi de bir yarar sağlamadı.
Terken Hatunun bir suikast neticesinde öldürülmesiyle saltanat mücadelesi Tutuş'la Berkyaruk arasında kaldı. Tutuş Rey üzerine yürüdüyse de 1093 yılında vuku bulan uzun mücadeleler sırasında birçok emîr Berkyaruk tarafına geçti. Bu sayede Berkyaruk karşısında orduyu bozguna uğrattı. Ayrıca Tutuş'un ölümüyle bütün rakiplerini bertaraf ederek Bağdat'ta adına hutbe okuttu.
Sultan Berkyaruk zamanında Selçuklu Devleti: a) Irak ve Horasan b) Suriye c) Kirman d) Türkiye Selçukluları olmak üzere dörde bölündü. Ayrıca Doğu Anadolu'nun çeşitli yerlerinde Türkmen beylikleri ve Atabeglikler ortaya çıktı. Berkyaruk parçalanan Selçuklu İmparatorluğunu toplamaya başladığı bir sırada Haçlı orduları da Suriye'ye geldi. Berkyaruk Haçlılara ve onların Antakya Kuşatmasına karşı Kürboğa'yı ve Artuklu beylerini sefere gönderdi. Anadolu'dan geçen Haçlılar Suriye'ye vardıkları zaman sayıları oldukça azalmıştı. Ancak Şiî-Fatımîlerin Sünnî Müslümanlara karşı Haçlılarla ittifak yapmaları ayrıca Suriye emîrleri arasındaki güvensizlik ve rekabetler Tutuş'un oğlu Dukak ile birlikte Suriye kuvvetlerinin haber vermeden çekilmesi Frenklerin taarruza geçerek Türkleri bozguna uğratmalarına sebep oldu. Neticede ilerlemeye devam eden Haçlılar Antakya'yı işgalden bir yıl sonra Kudüs'ü ele geçirip şehirde yaşayan yetmiş bin Müslüman ve Yahudiyi hunharca katlettiler.
Bu arada Gence Meliki ve kardeşi Muhammed Tapar Berkyaruk'a saltanat iddiasıyla isyan etti. Berkyaruk 1100 senesinde Sefîdrud'da mağlup olmasına rağmen Muhammed Tapar'ı arka arkaya dört kez bozguna uğrattı. Ahlat'a sığınan Muhammed Tapar buranın hükümdarı Sülemen'i ve Ani emîri Menuçehr'i hizmetine alarak yeniden savaşa hazırlandıysa da Sultan Berkyaruk çok kan aktığını memleketin harap emîr ve askerlerin yorgun düştüğünü hazinenin boş kaldığını vergilerin tahsil edilemez hale geldiğini ve nihayet İslam düşmanlarına fırsat verildiğini beyan ederek gönderdiği bir elçiyle kardeşini barışa ikna etti. Böylece 1104'te Azerbaycan'da Sefîdrud hudut olmak üzere Kafkasya'dan Suriye'ye kadar bütün vilayetlerde Muhammed Tapar sultan tanındı. Bağdat Rey Cibal Taberistan Fars Huzistan Azerbaycan Mekke ve Medine'nin idaresi de Berkyaruk'ta kaldı.
Büyük Selçuklu Devleti iki devlete ayrılmak suretiyle Türkiye ile birlikte üç Selçuklu sultanı ortaya çıktı. Ancak bu durum çok uzun sürmedi. Çünkü Berkyaruk hastalıklı olduğu için 1104 yılında yirmialtı yaşındayken vefat etti. Sultan Berkyaruk ülkesini düşünen ve milletinin refahı için çalışan bir kimseydi. Ancak kardeş kavgalarının memleketin birlik ve beraberliğe en muhtaç olduğu bir döneme rastlaması Berkyaruk'u çok üzdü. Buna rağmen fırsat buldukça Haçlı kuvvetleri üzerine asker sevk etmekten ve darbeler vurmaktan geri kalmadı.
Berkyaruk'un vefatından sonra Muhammed Tapar Bağdat üzerine yürüyerek fazla zorluk çekmeden 1105'te tek başına sultan oldu. Önce amcasının oğlu Mengübars'ın isyanını bastırdı. Daha sonra ülkede uzun zamandır karışıklık çıkaran anarşiyi tahrik eden Batınîlere karşı mücadele etti. 1107'de Batınîlerin merkezi olan Alamut Kalesi kuşatıldı ve çok sayıda Batınî öldürüldü. Selçuklular arasındaki karışıklıklardan faydalanan Haçlılar Birinci Haçlı Seferi sonunda Suriye'de Haçlı devletleri kurmaya başladılar. Sultan Muhammed Tapar bunların üzerine ordular gönderdiyse de kumandanlar arasında tam anlaşma sağlanamadığından kesin sonuca gidilemedi. Sefer kumandanı Emîr Mevdud Şam Ümeyye Camii'nde bir Batınî tarafından öldürüldü. Sultan Haçlılara karşı Aksungur'u kumandanlığa getirdi. Bu arada kardeşi Sencer'i Suriye ve Horasan'daki Batınîlerle mücadele etmekle görevlendirdi. Alamut üzerine de bir ordu gönderdi. Sultan Muhammed Tapar'ın 1118'de vefatı sebebiyle bu fesat ocağı ortadan kaldırılamadı. Sultan Muhammed Tapar İsfehan'da yaptırdığı medresenin bahçesine defnedildi.
İleri gelen devlet adamları Muhammed Tapar'ın henüz küçük yaştaki oğlu Mahmud'u tahta geçirdilerse de Melikşah'ın oğlu ve Horasan meliki olan Sencer yeğeni Mahmud'un sultanlığını kabul etmeyerek saltanat iddiasında bulundu. 14 Ağustos 1119 tarihinde yapılan Save Savaşını kazanarak sultanlığını ilan eden Sencer yeğenine evlat muamelesi yaptı ve kendi egemenliğini tanımak şartıyla Rey hariç batı ülkelerinin hakimiyetini ona bıraktı.
Sultan Sencer batı işlerinden çok doğu ile uğraştı. Gazneliler'le savaştı. Karahanlılar'ı kendisine bağladı. Zamanı Selçukluların son parlak devriydi. Bu arada Büyük Selçuklu Devletini iki büyük tehlike tehdit ediyordu. Bunlardan birisi batıdan Anadolu ve Suriye'ye saldırmakta olan Haçlılar diğeri doğudan gelen ve devletin doğu sınırlarını zorlayan Karahitaylardı. Sultan yalnız bu ikinci tehliaaale uğraştı. Doğu Karahanlılar Devletini yıkarak Seyhun boylarını zorlayan Karahitaylarla çarpışan Sencer onlarla 10 Eylül 1141 yılında yaptığı Katvan Meydan Savaşı'nı kaybetti. Bu muharebeden sonra Seyhun nehrine kadar olan topraklar Karahitayların eline geçti. Katvan Meydan Muharebesiyle Büyük Selçuklu Devleti tarihinde yeni bir devir başladı ve Selçuklu ülkesi Müslüman olmayan Türk ve Moğol birliklerinin istilasına uğradı.
Sultan Sencer'in bu yenilgisinden faydalanmak isteyen Gur hükümdarı Alâeddin Hüseyin yıllık vergiyi vermemek sultanlık peşinde koşmak gibi davranışlarla Sencer'e olan tâbiliğinden kurtulmaya çalışıyordu. Zaten sınırlarını fazla genişletmesi bölgenin güç dengesini bozmakta ve bu durum Sultan Sencer'i endişeye düşürmekteydi. Büyük kuvvetlere sahip olan Gurlular üzerine yürüyen Sultan Sencer Haziran 1152'de yaptığı muharebede Gur ordusunu yenerek Katvan'da kaybedilen itibarı yeniden sağladı.
Gur galibiyetinden erişilen ihtişam fazla uzun sürmedi. Vergi tahsili sırasında yapılan haksızlık yüzünden kendi soyundan olan Oğuzlarla bazı emîrler arasındaki ihtilaflar gittikçe büyüdü. Sultan Sencer bir kısım emîrlerin ısrarı ile göçebe oğuzların üzerine yürümek zorunda kaldı. 1153 yılı Mart ayında Belh civarında Oğuzlarla yapılan savaşı Selçuklular kaybettiler. Bu ağır yenilginin sonunda Sultan Sencer esir düştü. Oğuzlar Sencer'e esir de olsa sultan gözüyle baktılar. Esir Sultanı kurtarmak için ilk harekete geçen onu savaşa sürükleyen Belh valisi Emîr Kumac'ın torunu Müeyyed Ayaba oldu. Sencer her ne kadar gündüz tahtta oturtuluyor ve zahirî bir iltifat görüyorsa da geceleri demir bir kafeste uyuyordu. Onun adına çok usulsüz işler yapılıyor ve bazı vaadlerde bulunuluyordu. Bu durum karşısında Sencer 1156 yılı Nisan ayında kaçmaya muvaffak oldu. Fakat ağır Oğuz darbesi altında çöken iç huzursuzluk ve istikrarsızlığa maruz kalan Büyük Selçuklu Devleti kendini toplayamadı. Her ne kadar tâbi beyler Sencer'e kurtuluşundan dolayı memnuniyetlerini ve bağlılıklarını bildirmişlerse de Selçuklu kumandanları arasındaki mücadele Sultana gerekli imkânı sağlamadı. Sencer 9 Mayıs 1157 senesinde yetmiş üç yaşında vefat etti. Merv'de daha önce yaptırdığı Dârü'l-Apir'de defnedildi. Onun vefatından sonra Büyük Selçuklu Devletinin İran Irak Suriye ve Anadolu'daki parçaları Selçuklu Hanedanına mensup kişilerce idare edilip ondördüncü yüzyıla kadar devam edenler oldu.
Admin Admin
Paylaşım : Çalışkanlık : Aktiflik : Ülke : Mesaj Sayısı : 19477Yaş : 32Nerden : BURSAİş/Hobiler : Spor yapmakLakap : Opet - Bill Gates - Abdül - FeykRuh Hali : Takımı : Rep Gücü : 2147483647Kayıt tarihi : 31/07/08
Konu: Geri: Büyük Selçuklu Devleti Çarş. Tem. 08, 2009 1:08 pm
Devlet Teşkilatı Kültür ve Medeniyet
Devlet Teşkilatı: Selçukluları meydana getiren Oğuzlar Orta Asya'dan Maveraünnehir ve Horasan'a gelince bütünüyle İslamiyet'i kabul ettiler. Müslüman olmalarıyla eski bozkır kültürünün İslam'a aykırı olmayan müesseselerini senaaaleştirdiler. Türk Devlet geleneğinin esasını teşkil ettiği Selçuklu devlet teşkilatı; Karahanlı Sâmânlı Gazneli ve Abbasî devletleri teşkilatlarından geniş ölçüde faydalanmış ve bunları kendi bünyesinde mükemmel bir surette uygulamıştır.
Hükümdar: Töre ve müesseselerin tanıdığı haklarla devletin tek hakimidir. Sultan unvanlı hükümdarlara genellikle Sultanülâzam denilirdi. Türklerdeki Hakan veya Kağan batıdaki imparator kelimesinin karşılığıdır. Sultan Türkçe adının yanında İslamî ad da taşırdı. Halife tarafından künye ve lakap da verilirdi. Sultan merkezde oturur ülke toprakları hanedan mensuplarınca idare edilirdi. Merkeze bağlı beylik ve atabeglikler vardı. Sultanın hakim olduğu ülkelerde adına hutbe okunur ve para basılırdı. Fermanlara ve dîvanın kararlarına büyük sultanın imzası yerine tuğra çekilip tevkiî (nişan) yazılır ve emir ondan sonra yürürlüğe girerdi. Harplerde ve devlet ileri gelenleriyle yaptığı seyahatlerde hakimiyet işareti olarak başının üstünde atlastan veya altın sırmalı kadifeden yapılmış çetr (hükümdar şemsiyesi) tutulurdu. Çetre sultanın ok ve yaydan meydana gelen armaları işlenirdi. Hükümdarlık sarayının kapısında veya saltanat çadırının önünde namaz vakitlerinde günde beş defa nevbet (mehter) çalınırdı. Sultan haftanın belirli günlerinde devlet ileri gelenleriyle yüksek mevkili memur ve kumandanları huzuruna kabul edip ülke meselelerini görüşür ahalinin halinden haberdar olurdu.
Saray Teşkilatı: Sarayda sultanın ailesi ve maiyeti otururdu. Saray teşkilatı ve teşrifatçılık önceleri Oğuz töresine göre yapılırken sonraları İslamî hüviyet kazandı. Sarayda sultanla dîvanlar arasındaki irtibatı Hâcibü'l-hacib denilen Hâcib sağlar; örfî meselelerin hallinde kadıya da yardımcı olurdu. Hâcibler sultanın güvendiği kişiler arasından seçilirdi.
Emîr-i Candâr: Saray muhafızlarının başı olup maiyetindeki hassa birlikleriyle sarayın ve sultanın emniyetini sağlamakla görevliydi. Silahdar merasimlerde sultanın silahlarını taşırdı ve silahhanedeki muhafızların âmiriydi.
Emîr-i Alem: Sultanın "Rayet-i Devlet" denilen bayrağını saltanat sancaklarını taşımak ve muhafaza etmekle görevliydi. Emîr-i alemin maiyetinde alemdarlar vardı. Yasacı bayrak ve nevbet takımını muhafaza ve idare ederdi.
Câmedâr: Sultanın elbiselerinin muhafızıydı. Emîr-i meclis sultanın ziyafetlerini hazırlatıp teşrifatçılık yapardı. Emîr-i Çeşnigîr sultanın yemeklerini hazırlayan ve sofra hizmetlerini yapan çeşnigirlerin amiriydi. Şerabdar-ı has sultanın şerbetlerini hazırlamakla haftanın belirli günlerinde toplanan mecliste ve yemeklerde hizmetle görevliydi. Serhenk (Çavuş) törenlerde ve sultanın seyahatlerinde yol açardı. Ayrıca Abdâr Emîr-i Âhur Üstadüddâr Vekîl-i Has Emîr-i Şikâr Bazdâr ve Nedimler de sarayda vazifeli kişiler arasındaydı.
Hükûmet: Büyük dîvan denilen "dîvan-ı saltanat"ta devletin umumi işleri görüşülüp yürütülürdü. Selçuklularda büyük dîvandan başka devletin malî askerî adlî ve diğer işlerine bakan dîvanlar da vardı. Dîvan başkanı sultanın mutla vekili olan Sâhib Sâhib-i Dîvan ve Hâce-i Büzürg de denilen vezirdi. Vezir bir tane olup alâmet olarak destâr (sarık) ve altın divit verilirdi. Vezirin dividi Devâtdâr'da olup aynı zamanda sır kâtipliği de yapardı. Selçuklularda İstifâ dîvanı malî işlerle ilgilenir en önemli üyesine Müstevfî denirdi. Tuğra dîvanı ferman berat menşur mektup dahil yazışmalara tuğra çekerdi. İşraf dîvanı; Müşrif-i memâlik de denilen müşrifin âmirliğinde genel teftiş yapardı. Dîvan-ı arz'a Arzü'l-ceyş başkanlık ederdi. Emîr-i ariz de denilen bu zatın başkanlığındaki teşkilat millî savunma hizmetleri ve ordunun ihtiyaçlarını karşılamakla vazifeliydi. Şehzadelerin yetişmesiyle ilgilenen atabegler eyalet merkezlerinde güvenlik hizmetleriyle ilgilenen ve şıhne (veya şahne) denilen askerî valiler mülkî idareden mesul olan âmiller ve zabıta hizmetleriyle "emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i ani'l-münker" (iyiliği emredip kötülükten sakındırma) görevini üstlenmiş olan muhtesipler de hükümet teşkilatı içinde yer alırdı.
Admin Admin
Paylaşım : Çalışkanlık : Aktiflik : Ülke : Mesaj Sayısı : 19477Yaş : 32Nerden : BURSAİş/Hobiler : Spor yapmakLakap : Opet - Bill Gates - Abdül - FeykRuh Hali : Takımı : Rep Gücü : 2147483647Kayıt tarihi : 31/07/08
Konu: Geri: Büyük Selçuklu Devleti Çarş. Tem. 08, 2009 1:08 pm
Adlî Teşkilat: Adliye; şer'î ve örfî kazâ olmak üzere ikiye ayrılırdı. Şer'î davalara kadılar bakardı. Kâdı'l-kudât denilen baş kadı Bağdat'ta bulunur merkezde mahkeme başkanlığı yapardı. Baş kadı diğer kadıları da teftiş ederdi. Kadılar şer'î davalar tereke (miras) hayrât ve vakıf işlerine bakarlardı. Selçuklu Türkleri Hanefî mezhebinde olduklarından davalar ve meseleler bu mezhebin hükümlerine göre halledilirdi. Yanlış bir karar verilmişse öteki kadılar durumu sultana bildirerek düzeltme yapılır hatanın önüne geçilirdi. Kadıların yetişmesine çok dikkat edilirdi. Örfî mahkemelerin başında Emîr-i dâd denilen adalet emîri bulunurdu. Bunlar devlete kanunlara ve emirlere karşı gelenlerin davalarına siyasî suçlara bakarlardı. Bir nevi olağanüstü mahkemeler demek olan Dîvan-ı mezalim'e başkanlık ederlerdi. Kazaskerler (Kadıaskerler) ordu mensuplarının davalarına bakardı. Dine aykırı görülen her harekete muhtesip anında müdahale ederdi. Adliye mensupları bağımsız olup büyük dîvana ve eyalet dîvanlara bağlı değildiler.
Ordu: Devletin temeli olan ordu Hassa ordusu ve timarlı sipahilerden meydana eliyordu. sarayda özel olarak yetiştirilip doğrudan sultana bağlı olan Gulamân-ı saray askerleri çeşitli milletlerden seçilirdi. Bunlar senede dört defa maaş alırlardı. Hassa ordusu; melik vali vezir ve diğer yüksek rütbeli devlet memurlarının emri altında her an harekete hazır askerler olup maaşlıydılar. Sipahiler; süvari kuvvetleriydi. Sipahi ordusu mensuplarından her biri ülkenin çeşitli bölgelerinde kendilerine tahsis edilen toprakların (ikta=dirlik) gelirlerinden geçimlerini sağlıyordu. Selçuklular askerî iktalar sayesinde maaş ödemeden bir orduyu beslemiş mühim bir Türkmen nüfusunu toprağa ve devlete bağlayarak iskân etmişti. Bu sayede üretimin artmasını halk ile hükümet arasında yeni askerî ve idarî bir kadronun kurulmasını temin etmişti. Bin süvariden fazla asker besleyen ikta sahipleri vardı. Büyük Selçuklularda ordu mevcudu 400.000'e kadar çıktı. Bunun 46.000'i merkezde geri kalanı devletin diğer bölgelerine dağılmış durumdaydı. İkta sistemiyle ülke menfaatlerini âhenkleştirip kudretli askerî ve idarî teşkilata sahip oldular. Aynı sistem Osmanlılar'ı da etkiledi. Halk arasından Haşer denilen ücretli askerler de alınırdı. Ayrıca gönüllü Gâziyân ve çeşitli askerî sınıflar da vardı. Selçuklu ordusunun gezici hastaneleri ve Çerge denilen hamamları vardı. Orduda hafif silah olarak ok yay kılıç kalkan mızrak harbe sökü bozdoğan da denilen topuz gürz balta nacak çekre zemberek pala cevşen (zırh) ve çokal kullanılırdı. Ordunun silahları ülke içinden en iyi malzeme kullanılarak sanatında pek mahir ustalar tarafından imal edilirdi. Büyük Selçuklularda deniz kuvvetleri olmamasına rağmen bağlı devletlerde vardı. Ordunun ihtiyacının karşılanması ve meselelerin halline Dîvanü'l-ceyş bakardı.
Sosyal Hayat: Selçuklularda sınıfsız bir cemiyet hayatı vardı. Sosyal yapı Ortaçağ Avrupası'ndan tamamen ayrıdır. Toplum; Selçuklu hanedanı ve mensupları başta olmak üzere askerî ve mülkî rical ile devlet teşkilatı dışında kalan ahaliden meydana geliyorsa da Avrupa'daki gibi sınıf Hindistan'daki gibi kast sistemi mevcut değildi. Hanedan ve devlet ileri gelenlerinin büyük yetkileri olmasına rağmen şehirde ve köyde yaşayan halkın kanun karşısında hak ve vazifeleri vardı. Şer'î hükümler karşısında herkes eşitti. Köylü hür olup toprağın hâs ve ikta oluşuna göre hükümetin himayesi altında çalışırdı. Vergisini verirdi. Mülk topraklar veraset yoluyla çocuklara geçerdi.
İktisadî ve Ticarî Hayat: Selçukluların hakim olduğu Horasan İran Irak Anadolu ve diğer Ortadoğu ülkeleri bu devirde ekonomik bakımdan en yüksek seviyeye çıkarak milletler ve kıtalar arası ticarette köprü görevi görüyordu. Selçuklu ülkesinin her türlü ziraî mahsulün yetişmesine müsait iklim coğrafî ve doğal zenginliklere sahip olması sayesinde bol mahsul yetişiyordu. Tahıl sıkıntısı çekilmeyip o günkü şartlarda fiyatı da ucuzdu. Ülke içinde ve dışında kıtalar ve milletlerarası ticareti emniyetle sağlayan yol ve kervansaraylar yapılmıştı. Yabancı ülkelerle ticarî anlaşmalar yapılıp çok düşük gümrük tarifeleriyle ihracat ve ithalat teşvik edildi. Karada eşkıyanın ve açık denizlerde korsanların tecavüzlerine uğrayan tüccarın zararının hazineden tazmin edilerek garanti altına alınması ticaretin gelişmesinde çok etkili oldu. Devletin tüccara garantisi her türlü emniyet huzur ve imkânın yanında ayrı bir teşvikti. Ticaretin gelişmesi gümrüklerin azlığı üretimin bolluğu otlak ve hayvanların çokluğu sebebiyle Selçuklu ülkesinde zenginlik ve refah vardı. Bol buğday pirinç ve pamuk tarımı yapılıyordu. Çok hayvan yetiştirilip diğer ülkelere satılıyordu. Bakır demir gümüş ve dokuma sanayii için şap madeni çıkarılıyordu. Halı pamuk ve yünlü dokuma denizci örtüleri ipek kumaşlar ipek tül ve mendil dokunup ihraç ediliyordu. Kâşihanelerde zarif çiniler imal edilip Selçuklu eserlerini süslüyordu. Yapılan ve satılan mallar sıkı kontrolden geçerdi. Her zanaat kolu bir lonca teşkilatına bağlıydı. Loncalar meslek ve erbabını kontrol altında tutardı. Lonca reisine Ahî ahîlerin reisine de Ahî Baba denirdi. Bu teşkilat daha sonra Osmanlılara geçti. Esnaf ve tüccar mallarının alınıp satıldığı tanıtıldığı mahallî millî ve milletlerarası pazarlar kurulurdu. Selçuklular şeker ve nadide eşya alıp at halı ipek ve maden satarlardı. Devletin gelir kaynakları arazi vergisi olan harac ziraat vergisi olan öşür iltizam ganimet bağlı ve komşu devletlerin hediye ve yıllıkları idi. Hayat pahalılığı yok denecek kadar az olup 1056 ile 1113 yılları arasındaki yetmişbeş senelik fiyat yükselmesinin oranının toplamı yüzde onu geçmemiştir.
Admin Admin
Paylaşım : Çalışkanlık : Aktiflik : Ülke : Mesaj Sayısı : 19477Yaş : 32Nerden : BURSAİş/Hobiler : Spor yapmakLakap : Opet - Bill Gates - Abdül - FeykRuh Hali : Takımı : Rep Gücü : 2147483647Kayıt tarihi : 31/07/08
Konu: Geri: Büyük Selçuklu Devleti Çarş. Tem. 08, 2009 1:09 pm
İlim: Selçuklular İslama tam bağlı itikatta ve amelde Ehl-i sünnet mezhebine mensuptular. Türkler ekseriyetle itikatta Matüridî amelde Hanefî mezhebindendir. Ülkede kısmen de itikatta Eş'arî ve amelde Şafiî ve diğer hak mezhep mensupları da vardı. Batınîler gibi sapık fırkalar varsa da bunlarla âlimler ve devlet mücadele halindeydi. Devlet ilim ve âlimlerin yanında olup gelişmesi için bütün imkânlarını seferber etmişti. Dinî eğitim ve öğretimin yapıldığı medrese tekke ve zaviyeler ülkenin her tarafında yaygındı. Selçuklu medreselerinde dinî ve fennî bütün ilimler konunun mütehassısları tarafından okutulurdu. Selçuklular zamanında değerli âlimler yetişip halâ değerini koruyan orijinal eserler yazıldı. Ebü'l-Kasım Abdülkerim Kuşeyrî Ebu İshak Şirazî Ebu Meâlî Cüveynî İmam-ı Gazalî El-Hatîbî Abdullah-ı Ensarî Vâhidî Fahru'l-İslam Pezdevî Serahsî Yûsuf-i Hemedanî Şehristânî İmam-ı Begavî Kâdı Beydâvî Abdülkâdir-i Geylanî Nizamülmülk dahil daha pek çok âlim Büyük Selçuklu ve onlara bağlı devletlerde çok hürmet ve himaye görüp değerli eserler vererek insanlığa hizmet etmişlerdir. Selçuklular İslamî ilimlerin eğitim ve öğretiminin yapıldığı ve zamanın fen bilimlerinin öğretildiği çeşitli fakültelere sahip üniversite mahiyetinde büyük medreseler yaptırdılar. En büyüğü Bağdat'taki Nizamiye Medresesi olup İsfahan Nişabur Belh Herat Basra ve Amul'da benzerleri vardı. Buralarda aklî ve naklî bütün ilimler öğretilirdi. Medreselerde mütehassıslarınca okutulan riyaziye (matematik) hey'et (astronomi) hendese (geometri) cebir fizik kimya sahalarında derin âlimler yetişti. Rasathaneler kurularak gök cisimlerinin hareketleri izlendi ve esaslı takvimler yapıldı. Bu sahalarda edebî yönüyle de tanınan Ömer Hayyam Muhammed Beyhekî Ebü'l-Muzaffer İsferâyinî Vâsıtî Ahmed Tûsî ve daha pek çok âlim yetişip değerli eserler verdiyse de onüçüncü yüzyılda İslam ülkelerindeki Moğol tahribatı sebebiyle bunlardan faydalanma imkânı büyük ölçüde kaybolmuştur. Yazılan pek değerli eserler Moğolların kanlı çizmeleri altında heba olmuştur. Selçuklu sultan ve devlet adamlarının destek ve himayesiyle kıymetli edebiyatçı ve şairler yetişmiştir. Selçuklu sarayında devlet teşkilatıyla edebiyat çevrelerinde genellikle Farsça medrese çevrelerinde Arapça Selçuklu hanedanı ve Türkmenler arasında ve orduda da Türkçe konuşulup yazılırdı. Nazım ve nesir sahasında kıymetli kitaplarıyla tanınan Meşhur Bostan ve Gülistan sahibi Sadi-i Şirazî Ömer Hayyam Enverî Lami-i Cürcânî Ebyurdî Ezrâkî gibi edip ve şairler nesir ve nazım eserler verdiler. Gazâ ve fetih ruhunu canlı tutan destanî eserler yazdılar. İlmî eserlerde olduğu gibi edebî eserlerin bazıları Moğol tahribatı sebebiyle ele geçmemiştir. Mimarlık ve Sanat: Selçuklu mimarî ve sanat eserlerinin çoğu birer şaheserdir. Batınîler Moğollar ve asırların tahribatına rağmen kalabilenleri uzmanlarınca halâ hayranlıkla incelenmektedir. Selçuklu sarayı köşk medrese cami mescit türbe kümbet kervansaray ribat han çarşı tıp fakültesi mahiyetinde her biri şifa yurdu olan hastane kaplıca hamam çeşme ev yol kale sur kule tersaneler ve diğer sosyal sivil ve askerî eserler belli başlı Selçuklu mimarî eserlerini oluşturur. Kitabe hat aaahip süsleme minyatür çini halı kilim ve seccadeler ise Selçuklu eserlerine ayrı bir zenginlik kazandırır. Çadır şeklinde yapılan kubbeler de Selçuklu mimarî eserlerinin bir başka zarafet ve ihtişam örneğidir. Çadır şeklinde kubbe türbelerde çok kullanılmıştır. Sultan evliya âlim devlet adamları ve hürmete lâyık kişiler adına yapılan muhteşem türbeler ülkenin her tarafında mevcuttu. İlk Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey'in Rey'de Künbed-i Tuğrul İsfahan Hemedan ve Merv'de diğer sultanların muhteşem türbeleri çok süslü kıymetli eşya ve mefruşatla doluydu. Bağdat'ta İmam-ı Azam Ebu Hanîfe'ye ve Necef'te Hazret-i Ali'nin makamına muhteşem türbe ve külliyelerin Sultan Melikşah tarafından yapılması Selçukluların Sahabe-i Kiram Ehl-i Beyt âlim ve muhterem zatlara saygılarındandır. Selçuklular Merv Rey İsfahan Hemedan Bağdat ve Nişabur'da muhteşem saraylar ve camiler inşa ettiler.
Admin Admin
Paylaşım : Çalışkanlık : Aktiflik : Ülke : Mesaj Sayısı : 19477Yaş : 32Nerden : BURSAİş/Hobiler : Spor yapmakLakap : Opet - Bill Gates - Abdül - FeykRuh Hali : Takımı : Rep Gücü : 2147483647Kayıt tarihi : 31/07/08
Konu: Geri: Büyük Selçuklu Devleti Çarş. Tem. 08, 2009 1:09 pm
İsfehan ve Bağdat'ta rasathaneler kurularak mîladî Gregorien sisteminden daha sağlam ve hassas olan Celalî Takvimi Sultan Melikşah'ın "Celaleddin" lakabına nisbetle hazırlandı. İsfahan ve Bağdat'ta büyük şehirler de dahil ülkenin her tarafında şaheser vasıfta büyük ve muhteşem camiler yapıldı. Selçuklular zamanında iki bin kişinin namaz kılabileceği yirmi bin kişinin vaaz dinleyebileceği kadar büyük camiler yapıldıysa da bu muhteşem eserler Batınîler ve Moğollar tarafından tahrip edilmiştir. Melikşah'ın İsfahan'da yaptırdığı Ulu Cami (Mescid-i Cuma) Batınîler tarafından kundaklandı. Yanan beşyüz yazma paha biçilmez Kur'an-ı Kerim dışında cami bir milyon altın sarfla tamir edildiyse de eski halini alamamıştır. Han kervansaray çeşme yol köprü ribat hankâh hamam cami ve medreseler ülkenin her tarafında yaygındı. Selçuklularda hükümetin imar ve inşaat işlerine Emîr-i mîmar yönetiminde bir heyet nezaret ederdi. Ayrıca büyük abidevî eserlerin ihtiyaçları vakıf gelirinden karşılanan daimî bir mimarları bulunurdu.